Okul öncesi eğitim dönemi, insan hayatının dönemlerinden biridir ve her dönemin kendine has özellikleri vardır. Tıpkı bir inşaatın temeli gibi, bu dönem insan hayatının temelini oluşturur. Diğer bütün dönemler, bireyin 0-6 yaşta elde ettiği kazanımlar üzerine inşa edilir. Bir anlamda bireyin çocukluğu, onun geleceğidir, denilebilir. Bu nedenle okul öncesi eğitimin en iyi şekilde yönetilmesi önemlidir. Çocukların ihtiyaçlarını fark edebilmek ve ihtiyaçlarını karşılayabilmek, sağlam temelleri oluşturmanın ilk adımıdır.
Okul öncesi dönemde çocukların bireysel ihtiyaçları farklılık gösterse de ortak bazı ihtiyaçları vardır. Çocukların ortak ihtiyaçlarından bazıları şöyledir:
Güvende Olmak İsterler
İnsanın kendini en güvende hissettiği yer anne rahmidir. Doğumdan itibaren iki yaşına kadar çocuk bu duyguyu yeniden inşa etmeye ihtiyaç duyar. Doğum öncesinde ihtiyaçlarının karşılanmasındaki düzen ve tutarlılık, doğum sonrasında da devam etmelidir. Bu sayede çocuk, öncelikle ihtiyaçlarını düzenli ve tutarlı şekilde karşılayan kişiye, sonra kendisine ve nihayetinde dünyaya güvenmeyi öğrenir.
Çocuk dünyaya geldiğinde etrafındaki her şey kendisinden büyüktür. Çocuğun doğduğu dünyada kendisini yetersiz ve güvensiz hissetmesine engel olacak tek şey yetişkinden, özellikle temel bakım verenden gelen sevgi ve destektir. Ebeveynleri tarafından fiziksel ve psikolojik ihtiyaçları karşılanan çocuklar, kendilerini güvende hissederler.
Elbette hayat durağan değildir. Ebeveynler her an tutarlı ve düzenli şekilde çocuklarının ihtiyaçlarına cevap veremeyebilirler. Burada da şeffaflık devreye girmelidir. Şeffaf bir şekilde çocukların kavrayış düzeylerine uygun yaşanılan durum anlatılmalıdır. Ebeveyn yorgun, hasta ya da kötü bir gün geçirmiş olabilir. Bunu çocukla paylaşarak onun ihtiyaçlarını o an için karşılayamayacağını ifade etmelidir. Ancak bu durum sürekli hale geldiğinde çocuk-ebeveyn ilişkisi zarar görebilir. Güven duygusunu kazanan çocuklarda fizyolojik ve psikolojik dışavurumlar olacaktır. Derin uyku, kolay beslenme, bağırsak hareketlerinin rahat olması ve gerektiği anlarda anneden ayrılmakta güçlük çekmemesi gibi dışavurumlar, güven kazanımının önemli göstergeleridir.
Koşulsuz Sevilmek ve Şefkat İsterler
Sevgi, herkesin ona farklı anlamlar yüklemesi neticesinde tarifi zor bir kavramdır. Her birey, sevgisini kendine has bir tarzla ifade etmektedir. Önemli olan sevginin tarifi değildir. Burada önemli olan; sevginin bir insanda olması ve bu duygunun doğru şekilde ifade edilmesidir.
Çocuklar, kendilerini anne babalarından bağımsız bir birey olarak algılamaya başladıkları okul öncesi dönemde; bireyselleşme ve bağımsızlaşmanın sevincini yaşarken anne babasından uzaklaşmanın korkusunu da yaşamaktadırlar. Bu durum, en iyi çocuk yürümeye başladığı zaman gözlemlenir. Çocuk heyecanla yürümeye başlar, birey olmanın verdiği heyecanla ebeveynden uzaklaşır ve birden korku duyar hızla geri dönüp ebeveynin şefkatli, güvenli kollarına kendini bırakır.
Çocuklar her koşulda kendilerine kucak açacak şefkatli kollara ve sevgi dolu kalplere ihtiyaç duyarlar. Çocuklar sadece zeki, çalışkan, temiz oldukları için değil her halleriyle kabul görmeyi ve sevilmeyi hak ederler. Onlara sunulan sevginin herhangi bir koşula bağlı olmadığını bilmeye ihtiyaç duyarlar. Ebeveynler, çocukları oldukları halleri ile kabul eden olgun bir yetişkin sevgisi ile sevmeli ve bunu çocuklara hissettirebilmeliler.
“Kontrol Bende” Düşüncesini ve Bağımsızlık Duygusunu Hissetmek İsterler
İki yaşın sonunda anne babasından ayrı bir birey olduğunu fark eden çocuk, kendi birey oluş halini başkalarına kabul ettirme ihtiyacı duyar. Bu nedenle ”kontrol bende” düşüncesi gelişir ve bu düşünce tarzına uygun olarak bağımsızlık duygusu kazanılır. Çocuğun “kontrol bende” düşüncesini kazanabilmesi için ona yapılacak en işlevsel yardım; onun kendi başına yapabileceği şeylere müdahale etmemektir. Çünkü çocukların koruyucu bir el olmadan atlamaya, zıplamaya, düşmeye, kendisini beslemeye, oynamaya ve kendi hatalarını yapmaya ihtiyacı vardır. Özellikle kaslarını amaca yönelik kullanmasına katkı sağlayacak ortamlar düzenlemek ve yaşantısını zenginleştirmek ebeveynlerin yapabilecekleri arasındadır.
Çocukların çevrelerine zarar vermeden bağımsız olmaya ihtiyaçları vardır. Bağımsızlık duygusu ile çocuklar; mevcut yeterlilik durumlarını ve yetersizliklerini fark eder. Bu sayede kendisini tanır ve sınırlarını öğrenir.
Girişimci Olmak ve Keşfetmek İsterler
Okul öncesi dönemde çocukların ihtiyaç duyduğu bir diğer gelişimsel özellik girişimciliktir. Bu duygu, çocuğun seçimler yapması demektir. Bağımsızlık duygusu ile kendi başına yapabileceği işlerin kontrolü çocuğa verilirken, aynı zamanda yaptığı davranışların sonucunu da deneyimlemesi gerekir. Bu, çocuğa hem seçim hakkı olduğunu hem de yaptığı seçimlerle ilgili sorumluluk alması gerektiğini öğretir. Yetişkinin gereksiz ve kaygılı sınırlamaları çocuğun girişimcilik isteğini kırabilir ve her türlü sınırlamaya karşı koyma isteğini de artırabilir.
Ebeveynin kontrolünde çizilen sağlıklı sınırlar içinde bağımsız seçimler yapabilen çocuklarda bazı öğrenmeler gerçekleşir. Bu öğrenmeler vicdan yapısının temel taşlarını oluşturur. Bu döngünün içinde çocuk; girişimci olabildikçe sorumluluk sahibi olmayı, sorumluluğu aldığı ölçüde de özgür olmayı başarır.
Hareket Etmek ve Oyun Oynamak İsterler
Oyun çocuğun uyku ve beslenmek gibi en temel yaşamsal ihtiyaçları arasındadır. Oyun oynamak, çocuğun hayatında sadece bir eğlence aracı değildir. Çocuğun dünyayı ve kendisini tanımasında, anlamlandırmasında, problemleriyle başa çıkmasında en önemli araç oyundur. Oyun ve hareket sayesinde sadece kaslar değil, zihinsel beceriler ve sosyal-duygusal beceriler de gelişir.
Oyun çocuğun en iyi yapabildiği şeydir. Oyuncakları sözcükleri, oyunu ise dilidir. İfade edemediği duygu ve düşüncelerini, karşılaştığı problemleri oyun içerisinde açığa çıkarıp çözüme kavuşturabilir.
“Kuşlar uçar, balıklar yüzer, çocuklar oyun oynar.” (G. Landreth.)
Yorum yazın
Email adresiniz yayınlanmayacaktır. Tüm alanları doldurunuz.