Okul öncesi dönem; insan yaşamını oluşturan bölümler arasında bütün gelişim alanlarının birbirini yoğun şekilde etkilediği ve gelişimin oldukça hızlı olduğu bir dönemdir. Bir binanın temelinin atılması gibi okul öncesi dönemde diğer gelişim dönemleri her açıdan temellenir. Bu nedenle sağlıklı geçirilen erken çocukluk dönemi, bireyin gelecek yaşantısını olumlu yönde etkileyecektir.
Her insanın isim, doğum tarihi, doğum yeri gibi görünen bilgilerini içeren bir kimlik kartı vardır. Bu bilgiler, onun kişisel bilgileridir ve diğerlerinden ayırır. Bir de somut olarak görünmeyen, ele alınamayan bir kimlik vardır. Bu kimlikte; yaşam tarzı, davranışlar, duygular, tutumlar, düşünme biçimlerine dair bilgiler yer alır. Bu bilgilerin tamamını kişilik kavramı içerisinde düşünebiliriz. Bu görünmez kimlik, kişiliktir. Her insanın tıpkı parmak izlerinin farklılığı gibi birbirinden farklı kişilik özellikleri vardır. Tam da burada “Bu kişilik nasıl oluşur, onun gelişimini neler etkiler?” gibi bir soru akla gelebilir. Kişilik özelliklerini belirleyen etkenlerin belli bir kısmı, doğuştan gelse de büyük kısmı doğumdan itibaren şekillenir. Bireyin dünyaya geldiği aile ortamı, ebeveyn tutumları, sosyo-ekonomik ve kültürel etmenler gibi birçok değişken, kişiliğin şekillenmesinde rol oynar. Kişiliği temsil eden görünmez kimlik kartının neredeyse tamamı, erken çocukluk döneminde genel itibariyle temeli atılır ve şekillenir. Bu doğrultuda “Bireyin çocukluğu, onun geleceğidir.” denilebilir.
Bebeklerin kendilerini anne babadan bağımsız bir birey olarak algılama süreçleri hemen hemen iki yaşa kadar devam eder. İki yaştan itibaren anne babasından farklı bir birey olduğunu, kendisi olduğunu fark eden çocuk, bunu başkalarına da göstermek ister. Bu dönemin en sık duyulan cümleleri, ben kelimesi ile başlar. “Ben yaparım. Ben giyerim. Ben alacaktım.” gibi cümlelerin altında çocuğun kendi performansını sergileme ve birey oluşunu kanıtlama amacı vardır. Bazen çocuğun bireyselleşme çabası inatlaşma ya da sendrom olarak adlandırılsa da esasında bu davranışlar o yaşın gelişim dönemine aittir. Bir çocuğun büyüme yolculuğuna eşlik etmek elbette zahmetli ve yorucu olabilir. Bazen ebeveynler çocuklardaki bu hızlı değişimler karşısında kaygı da duyabilir. Eğer çocukların dönemsel olarak duygu, düşünce ve davranışlarının genel özellikleri bilinirse ebeveynler için bazı değişiklikleri sükunetle karşılamak daha kolay olacaktır. Henüz duygularını tam olarak adlandıramayan ve bazen kendi içinde olanları anlamlandıramayan bu küçük insan yavrularının kendilerini şefkatle saran, sakin kalabilen, rehberlik edebilen ebeveynlere ihtiyacı vardır. Çocukların duyguları ve özellikle 2-3 yaş arasını ele aldığım her çalışmada aklıma bir gün çok ağlayan ve neden ağladığını anlayamadığımız arkadaşımın kızı gelir. Annesi ona “Ne istiyorsun kızım, neden bu kadar çok ağlıyorsun?”, diye sorduğunda “İstemek istemeyi bile istemiyorum” diyerek ağlamaya devam etmişti miniğim. 2.5 yaşındaki minik bir kız, kendi içindeki karmaşayı bu cümle ile ifade etmişti. Çocukların bu anları, ebeveyni öfkelendirmek ya da ona inat olsun diye yaptığı davranışları içermez. Kendi içinde anlamlandıramadığı, adını koyamadığı duyguların dışavurumudur. Çocukların duygularını fark etmeleri, tanıyabilmeleri ve sağlıklı şekilde ifade edebilmeleri için ebeveynlerin rehberliği, bir ayna görevi görür. Bir ayna gibi ona kendisini göstererek şefkatle rehberlik etmek bu bireyselleşme sürecinin sağlıklı tamamlanmasına yardımcı olur.
Çocukların kişilik gelişimi sürecini sadece şekil verilmesi gereken bir hamur gibi tanımlamak eksik kalır. Anne babalar kişiliğin oluşumunda elbette çok etkililer ancak tek etken olduklarını söylemek eksik olur. Hz. Allah, her insanı birbirinden farklı yaratmıştır. O nedenle çocuklar da anne babalarının uzantısı değillerdir. Onlar da başlı başına anne babadan farklı bir bireydir. Bu bilinçle çocuğun fiziksel, sosyal ve duygusal açıdan gelişimine katkı sağlayacak ortamlar oluşturmak, ebeveynin sorumluluğudur. Ebeveynin çocuğun gözüyle dünyaya bakmaya çalışması, onun kişilik gelişim sürecini daha net görmesine, ihtiyaçlarını fark etmesine yardımcı olur. Çocuğun özellikle sosyal-duygusal ihtiyaçlarının fark edilmesi ve bu ihtiyaçlara yanıt verilmesi gelişimine olumlu katkı sağlar. Bir çocuğun merdivenden tek başına çıkma çabası bir ihtiyaçtır, onun düşmesi endişesi ile buna engel olunduğunda orada yaşayacağı deneyim de çocuğun elinden alınmış olur. O nedenle gerekli sınırlar çizilerek, güvenli alan oluşturularak mümkün olan her konuda çocuğun kendi deneyimlerini yaşamasına izin vermek gerekir. Deneyimlemesinin olumsuz sonuçlanacağı bilinen konularda da yine ebeveyn rehberliği ile şefkatli sınırlar çizilebilir.
Çocukların 3 yaş itibari ile okul öncesi eğitim süreçleri başlar. Bu dönemde aileler, genellikle çocuklarının bağımsızlaşmasını, kendilerinden kolayca ayrılabilmesini, başkaları ile iletişim kurabilmesini isterler. Bu nedenle çeşitli eğitim kurumlarını, oyun gruplarını tercih ederler. Gelişimsel olarak 3 yaş dolaylarında çocuğun artık anne babasından ve kendisinden başka sosyal bir çevreye yani topluma ihtiyacı vardır. Anne babası olmadan kendisi olarak başkaları ile iletişim kurmaya, toplumun bir parçası olduğunu görmeye eğilimlidirler. Bu evre, sosyalleşme dönemi olarak adlandırılır. Ancak gelişimin kuralı gereği bir önceki aşama, sağlıklı şekilde tamamlanmadan diğerine geçmek bazı problemleri ortaya çıkarabilir. Yani bireyselleşmesine izin verilmeyen bir çocuğun sosyalleşmesini beklemek doğru olmayacaktır. Birey oluş sürecinde rehberlik ederek bağımsızlaşmasına izin vermek sosyalleşme döneminin ilk basamağını oluşturur.
Sağlıklı Kişilik Gelişimi İçin Ebeveynlere Öneriler
- Çocukların bireyselleşmeye ihtiyaç duydukları dönemde (2 yaş civarı) buna izin verip, sosyalleşme döneminde de (3 yaş civarı) bu ihtiyaca yönelik gerekli ortamı oluşturmak önemlidir.
- 3-6 yaş arası, çocukların oldukça girişimci olduğu bir dönemdir. Bu girişimcilikleri engellendiğinde ya da yeteri ilgi görmediğinde suçluluk hissedebilirler. O nedenle çocukları görmek ve bunu onlara hissettirebilmek çok önemlidir.
- Merak ve keşfetme duyguları ile çeşitli girişimlerde ve araştırmalarda bulunabilirler. Bazen olumsuz sonuçlanan bu deneyimlerde onlara sakin kalarak yanıt vermek bir sonraki deneme için cesaretlendirecektir.
- Çocukların birbiri ile kıyaslanması da bu dönemin kritik noktalarından birisidir. Özgüven duygusunu zedeleyecek bu davranıştan uzak durmak oldukça önemlidir.
- Sosyal açıdan önemli ahlak kurallarını, doğru ve yanlış davranışları çocuklar kendi başlarına öğrenemezler. Ebeveynin şefkatli rehberliği bu konuda çok önemlidir.
- Çocuklar, anne babaları aracılığı ile dünyaya gelmiş olsalar bile anne babadan farklı bireylerdir. Bu nedenle çocukların anne babalarından farklı davranışları, duyguları, düşünceleri olabilir. Bunu kabul etmek, ebeveynin çocuğa rehberliğini kolaylaştıracaktır.
Yorum yazın
Email adresiniz yayınlanmayacaktır. Tüm alanları doldurunuz.