Ebeveyn olmak, yani bir insan yavrusuna doğumundan, hatta doğum öncesinden itibaren eşlik etmek, rehberlik yapmak, gelişimine katkıda bulunmak, çok özel ve heyecanlı bir serüven olmakla birlikte hiç de kolay değildir.
Her şey yolundayken çocuğa olumlu cevap vermek kolay, hatta eşlik etmek hayli eğlencelidir. Ancak ebeveynleri zorlayan kısım; yemek yemeyen, uyumayan, olmadık zamanlarda ağlayan çocuğu idare etmektir. Bu gibi durumlarda doğru nedir, nasıl davranırsak çocuğa zarar vermemiş ve aynı zamanda onu doğru yönlendirmiş oluruz, sorusu ortaya çıkıyor. Bu gerçekten de önemli bir sorudur. Çünkü çocuklar, böyle anlarda verdiğimiz karşılıklar sonucunda “Ben uslu çocukken, her şeyi doğru yaptığımda sevilirim (çünkü annem ve babam beni onaylar), ancak elimde olmayarak kontrolü kaybedip marketin ortasında yere yatıp ağladığımda sevilmem (çünkü annem ve babam beni reddeder).” şeklinde düşünebilirler. Bu da çocukta koşulsuz sevildiği düşüncesini zedeleyebilir.
Oysa ki, çocukların sevgiye ve şefkate böyle anlarda her zamankinden daha çok ihtiyacı vardır. “Anne-baba bana sarıl” ya da “bana seni seviyorum de” diyemezler, hatta sizi itebilirler, ancak o an bunu çok isterler. Bu gibi zorlayıcı anlarda ebeveynler genelde iki tip tutum sergileme eğilimindedir:
- İlki güç savaşına girmek; “Bizi kullanmaya alışmasın, ipleri elimizde tutalım” diyerek isyanı bastırmaya çalışmak,
- İkincisi baştan teslim olmak; çocuğa zarar verme endişesi ile hiç sınır koymamak.
Ebeveyn olmak için orta bir yol var mıdır?
Çocukların isteklerinin bir sınırı yoktur. Dolayısıyla hepsini yerine getirmek mümkün olmadığı gibi sağlıklı da değildir. Ayrıca çocuklar sınır sever, kendilerini sınırlarla güvende hissederler. Üçüncü dondurmayı yemek isteyebilir, ancak çocuğun zararına olan bu duruma ebeveynin sınır koyması gerekir. İşte birçok ebeveyni düşündüren nokta da burasıdır. Çocuğun bu tür isteklerine nazikçe, şefkatle, kararlılıkla “hayır” demeyi sürdürmek çok önemlidir.
İkinci adım ise “hayır” ın kaçınılmaz sonucu olarak ortaya çıkan hayal kırıklığı, öfke ve ağlamaları kabul etmektir. Kısacası davranışlara şefkatli bir sınır, duygulara da geniş ufuklu bir kabulle yaklaşmak, pozitif disiplin için gereklidir. Buradaki bir diğer nokta da çocuğa “evet” ya da “hayır” demenizi belirleyen şeyin ne olduğunu sorgulamaktır. Endişeleriniz mi, toplumsal normlar mı, aldığınız eğitim mi, yoksa sırf otorite kaygısıyla mı hayır diyorsunuz? Sağlığına ya da gelişimine zararı dokunmayacak bir davranışa sırf “herkes öyle yapıyor” ya da “buna izin verirsem beni parmağında oynatır” inancı ile hayır deniliyorsa çocuğun bunu hak etmediğini söyleyebiliriz.
Ebeveyn olarak sizi zorlayan çocuk, kendi içinde zorlanıyor ve bunu size ileten sinyaller göndermeye çalışıyordur. Böyle anlarda çocuğu ve ilişkinizi incitmeden onu disipline edebilmek için kendinize bazı sorular sorabilirsiniz;
- Ne yaşamış olabilir?
(Benim için önemsiz gibi görünen küçük bir oyuncağın kaybolması, onun iç dünyasında fırtınalar koparmış olabilir. Onun gözleriyle bakmayı denemeli.) - Söylediklerinin ardında ne var? ;
(Görünürde bana “seni sevmiyorum” diyor, sınırlı kelime kapasitesinden dolayı zorlandığı şeyi böyle anlatıyor.) - Peki ya ebeveynin ihtiyaçları?
(Bazen de çocuğun ihtiyaçları ile benimki adeta çarpışır. Kendi ihtiyaçlarıma kulak tıkadığımda çocuğu da duyamam. Bedensel ve zihinsel yorgunluk, kaygılar, hayattaki diğer rollerimle ilgili durumlar beni zorlarken iyi gelecek bir şeyler yapamıyorsam çocuğa ihtiyaç duyduğu duyarlılığı ve kabulü gösteremem.) - Nihai hedefim ne?
(Kaçta yatmalı, hangi besinden ne kadar yemeli, kıyafetlerini kaç yaşından itibaren kendisi seçmeli ve daha birçok sorunun cevabı, benim ve çocuğumun ortak hikâyesinde. Her aile ve her insan biriciktir. İşin sonunda önemli olan kendi oluşturduğum ebeveynlik hedeflerine uygun ve tutarlı davranabilmem.)
Tüm bu sorulardan sonra, çocuğu herhangi bir şeye yönlendirmeden önce bağ kurmanın önemli olduğunu her zaman akılda tutmalı. Çocuklar nasihatten değil ilişkiden öğrenirler. Ebeveynlikte ilişkiyi ön planda tutan duyarlı bir yaklaşım, çocuğun her şeyi yapmasına izin vermek değildir. Yaptıklarının sonucunu ve olması gerekenleri konuşurken onu sevmeye devam etmek, daha doğrusu bunu ona hissettirmektir.
Günümüzde çocukların sinir sistemi, beyinlerinin işleyişi gibi konularda artan araştırmalar ve kaynaklar sayesinde çocuk eğitimine ışık tutan bilgilere ulaşım kolaylaştı. Bu durum bir yönüyle umut verici olsa da, ebeveynler için bazı dezavantajları da bulunuyor.
Özetle bağ odaklı, duyarlı ve pozitif bir ebeveynlik serüveninde aslında neler var, neler yok diye bir bakacak olursak;
- Hızlı ve etkili yüzde yüz çözümler olmadığını bilin.
- Her aileye ve her çocuğa uyan kalıplar olması mümkün değildir.
- Mükemmel bir ebeveynlik diye bir şey yoktur.
- Ebeveyn olarak kendi duygusal farkındalığımızı sağlamak, geçmişten getirdiklerimizi çocuğa yük etmemek için gayret etmeliyiz.
- Çocukla olan ilişkimizi her şeyin önünde tutarak yolunda gitmeyen süreçleri onarmaya çalışmalıyız.
- Çocuğun ihtiyaçlarına duyarlılıkla cevap vererek istekleri onun için uygun değilse kesip atmak yerine şefkatle sınır koymalıyız.
- Çocuğu bir parçamız ve devamımız değil, bir fert olarak görmek durumundayız. Tüm özellikleriyle onu tanımak ve kendisini tanımasına destek olmak için elimizden geleni yapmamız lazım.
- Sınır koymanın, seçenekler sunmanın, onun fikirlerini dinlemenin geliştiriciliğine inanmalı ve destek olmalıyız.
- Değişime hazır ve yeni durumlara karşı esnek olabilmeliyiz. (Çocuklar, hızlı bir gelişim gösterirken ihtiyaçları da sürekli değişim halindedir.)
- Çocukları sürekli disipline etme kaygısından ziyade, onlardan öğrenmek metodunu benimsemek en güzel çözüm olacaktır.
- Büyümelerine eşlik ederken, onlarla birlikte günbegün büyüdüğümüzü aklımızda tutmalıyız.
Yorum yazın
Email adresiniz yayınlanmayacaktır. Tüm alanları doldurunuz.